TATLI SERT
adı dünyanın en seksi grup adı, içinde dünyanın en seksi adamlarından biri bulunmakta, sahneleri dünyayı sekse davet ediyor, sözler ise "pornografik ve trajik":
SUEDEo akım, bu akım, şu akım... bırakalım bunları bir kenara, işimiz gözleri faltaşı gibi açmak. üzerinde tanrı'dan gelme spot ışıkları gezen brett anderson'ın taklide cesaret edilemeyecek kadar şuh ses tonu, "a"ların "a" olmaktan gurur duymasına yol açan aksanı; bernard butler'ın gitarıyla sevgilisi kadar samimi olması, yeri gelince brett'in şuh aksanının butler'a ait samimiyet sınırlarına dalması... işte müziğin en cezbedici yanı: sizden olması...
ilk albüm "suede" çıktığında sallandı londra, sonra dünya. "brit köküne kibrit suyu" deyip köşesine çekilenler, müzikte moda kavramına inanıp dört elle ona buna sarılanlar, hepsine elektrik akımı vermenin zamanı gelmişti. ve suede sahnedeydi, ve brett dans etti. evet herkes dans eder, çok da komplike değil ama siz brett'i izlediniz mi?
sonra şarkı biter- başlar, yarısında durur ve sıra butler'ındır, gitar solosunu sevmeyen bendenizin yalnız iki kişinin önünde kapanası gelir: butler ve konudışı marr... konu dışı mı? belki de brett'in atası morrissey ise butler'ın da marr'dır...
ikinci albüm "dog man star" ise suede tarihinin en yüreğe dokunur kısmı... en içe işler parçası... marilyn monroe'nun, james dean'in ruhlarına taze nefes yollar, the asphalt world gibi dibe vurmayı garantileyen notalara sahiptir, tarihin en leziz sololarından birini "we are the pigs" dahilinde bulundurur ve ruh doyurur... bittiğinde en temizinden bir oksijen hüzmesi ciğerlere... hayattasınızdır, mısınızdır?
sonra butler çeker gider. suede'in nefes alışverişi yavaşlar...
grubun yeniden yapılanma sürecinde butler yerine tazecik richard gelir, ama butler gibi değildir (saçlar hariç). tabii ironiye doyum olmaz zira yeni kadrodan çıkan "coming up" popun altın yıldızlarından olmaya taliptir. dog man star'ın ağır akışını ne kadar seversem coming up'ın "bas gitara, korkma!" halini de bir o kadar severim. hele ki içinde bulundurduğu filmstar ve isim babam starcrazy (star mı, buyrun) ölüp bittiğim iki en değerli suede şarkısıdır. bu sırada gruba dair edilmiş bebek suratlı neil codling ise suede'in fan kitlesini arttırmak için atılmış isabetli bir adımdır.
bu albüm sonrası "sci- fi lullabies" çıkar, albümün yarısı butlerlıdır ve yanımıza kar kalır. b-sidelardan oluşan bu double albüm grubun yenilenme tarihini uzattığının göstergesi olurken yine de sezar'ın hakkı sezar'a diyerek bu ninnilerin kıymeti tarafımızca bilinir. özellikle sadie, killing of a flash boy, europe is our playground ve morrissey'in de katkıda bulunduğu my insatiable one gibi şarkılar albüm şarkılarının çoğundan daha da iyidir. zaten brett der ki " sci fi lullabies, tarihimizi suede ya da dog man star'dan daha iyi özetliyor, çünkü çok fazla iniş çıkışa tanık oldu."
head music sırası... strings denilen o müzik aletini alnından öpmek farz zira hindistan'a göz kırpıp azıcık da bizim köklerimizden çalmış (gitarist mat osman? soyadı tanıdık geldi mi?) melodilerle süslü bu albüm diğer albümler kadar ilgi görmemiş olsa da "farklıdır" ve iç gıcıklar. ama dominant gen strings'in yanısıra resesif ama tamamlayıcı unsurlar da, can't get enough ya da he's gone gibi, head music'in mali olmasa da müzikal başarısının göstergesidir.
gelelim harici tutulması gereken grup anına: suede'den çıkma her şeyi savunun da "a new morning"i savunmayın bana. bu albüm ardından dağılmasalar intihar etmeleri gerekebilirdi azaların zira başarısızlığın her saniye adım adım görüldüğü bir eserden bahsediyoruz. ama müziğin yerinde yeller eser, o ayrı. nerede moving'ler, she'ler, nerede obsession... eh be suede, sonunda "beautiful loser" olup çıkıyorsun...
ya sen brett anderson? büyüdün, geride kaldı kadınsılığın. tül gömleklerini çıkartıp dolaba astın, eskisi gibi ahenkle dans etmiyor saçların. ama müziğin neden yaşlandı be güzelim? süreç gibi manasız bir bahaneyle karşıma gelmesin kimse, güneşi balçıkla sıvamasın. kalkışanı "a new morning"in sevgi kelebeği tutumuna hapsederim... oh yeah? oh yeah...
neticede son facia hariç suede başımın tacıdır. onun kadar şehvet sahibi bir grup daha varolmamıştır, biliniz...hani bazen bir işle uğraşırken arkada fon müziği olsun istersiniz, bazen de müziği öne katıp siz fonda hareketsiz durursunuz ya, işte bahsettiğim ikinci kategorinin şahıyla berabersiniz...
ne kadar dinlerseniz o kadar seversiniz...
ne kadar severseniz o kadar dinlersiniz...