13 Haziran 2006


TATLI SERT

adı dünyanın en seksi grup adı, içinde dünyanın en seksi adamlarından biri bulunmakta, sahneleri dünyayı sekse davet ediyor, sözler ise "pornografik ve trajik": SUEDE

o akım, bu akım, şu akım... bırakalım bunları bir kenara, işimiz gözleri faltaşı gibi açmak. üzerinde tanrı'dan gelme spot ışıkları gezen brett anderson'ın taklide cesaret edilemeyecek kadar şuh ses tonu, "a"ların "a" olmaktan gurur duymasına yol açan aksanı; bernard butler'ın gitarıyla sevgilisi kadar samimi olması, yeri gelince brett'in şuh aksanının butler'a ait samimiyet sınırlarına dalması... işte müziğin en cezbedici yanı: sizden olması...

ilk albüm "suede" çıktığında sallandı londra, sonra dünya. "brit köküne kibrit suyu" deyip köşesine çekilenler, müzikte moda kavramına inanıp dört elle ona buna sarılanlar, hepsine elektrik akımı vermenin zamanı gelmişti. ve suede sahnedeydi, ve brett dans etti. evet herkes dans eder, çok da komplike değil ama siz brett'i izlediniz mi?
sonra şarkı biter- başlar, yarısında durur ve sıra butler'ındır, gitar solosunu sevmeyen bendenizin yalnız iki kişinin önünde kapanası gelir: butler ve konudışı marr... konu dışı mı? belki de brett'in atası morrissey ise butler'ın da marr'dır...

ikinci albüm "dog man star" ise suede tarihinin en yüreğe dokunur kısmı... en içe işler parçası... marilyn monroe'nun, james dean'in ruhlarına taze nefes yollar, the asphalt world gibi dibe vurmayı garantileyen notalara sahiptir, tarihin en leziz sololarından birini "we are the pigs" dahilinde bulundurur ve ruh doyurur... bittiğinde en temizinden bir oksijen hüzmesi ciğerlere... hayattasınızdır, mısınızdır?

sonra butler çeker gider. suede'in nefes alışverişi yavaşlar...

grubun yeniden yapılanma sürecinde butler yerine tazecik richard gelir, ama butler gibi değildir (saçlar hariç). tabii ironiye doyum olmaz zira yeni kadrodan çıkan "coming up" popun altın yıldızlarından olmaya taliptir. dog man star'ın ağır akışını ne kadar seversem coming up'ın "bas gitara, korkma!" halini de bir o kadar severim. hele ki içinde bulundurduğu filmstar ve isim babam starcrazy (star mı, buyrun) ölüp bittiğim iki en değerli suede şarkısıdır. bu sırada gruba dair edilmiş bebek suratlı neil codling ise suede'in fan kitlesini arttırmak için atılmış isabetli bir adımdır.

bu albüm sonrası "sci- fi lullabies" çıkar, albümün yarısı butlerlıdır ve yanımıza kar kalır. b-sidelardan oluşan bu double albüm grubun yenilenme tarihini uzattığının göstergesi olurken yine de sezar'ın hakkı sezar'a diyerek bu ninnilerin kıymeti tarafımızca bilinir. özellikle sadie, killing of a flash boy, europe is our playground ve morrissey'in de katkıda bulunduğu my insatiable one gibi şarkılar albüm şarkılarının çoğundan daha da iyidir. zaten brett der ki " sci fi lullabies, tarihimizi suede ya da dog man star'dan daha iyi özetliyor, çünkü çok fazla iniş çıkışa tanık oldu."

head music sırası... strings denilen o müzik aletini alnından öpmek farz zira hindistan'a göz kırpıp azıcık da bizim köklerimizden çalmış (gitarist mat osman? soyadı tanıdık geldi mi?) melodilerle süslü bu albüm diğer albümler kadar ilgi görmemiş olsa da "farklıdır" ve iç gıcıklar. ama dominant gen strings'in yanısıra resesif ama tamamlayıcı unsurlar da, can't get enough ya da he's gone gibi, head music'in mali olmasa da müzikal başarısının göstergesidir.

gelelim harici tutulması gereken grup anına: suede'den çıkma her şeyi savunun da "a new morning"i savunmayın bana. bu albüm ardından dağılmasalar intihar etmeleri gerekebilirdi azaların zira başarısızlığın her saniye adım adım görüldüğü bir eserden bahsediyoruz. ama müziğin yerinde yeller eser, o ayrı. nerede moving'ler, she'ler, nerede obsession... eh be suede, sonunda "beautiful loser" olup çıkıyorsun...
ya sen brett anderson? büyüdün, geride kaldı kadınsılığın. tül gömleklerini çıkartıp dolaba astın, eskisi gibi ahenkle dans etmiyor saçların. ama müziğin neden yaşlandı be güzelim? süreç gibi manasız bir bahaneyle karşıma gelmesin kimse, güneşi balçıkla sıvamasın. kalkışanı "a new morning"in sevgi kelebeği tutumuna hapsederim... oh yeah? oh yeah...

neticede son facia hariç suede başımın tacıdır. onun kadar şehvet sahibi bir grup daha varolmamıştır, biliniz...hani bazen bir işle uğraşırken arkada fon müziği olsun istersiniz, bazen de müziği öne katıp siz fonda hareketsiz durursunuz ya, işte bahsettiğim ikinci kategorinin şahıyla berabersiniz...

ne kadar dinlerseniz o kadar seversiniz...
ne kadar severseniz o kadar dinlersiniz...

4 yorum:

ugur parildak dedi ki...

bazi noktalara deginmediginizi goruyor ve bu yuzden sizi kiniyorum. umarim dusen kirpiginizle oynadiginiz altta mi üsttemi oyununu kaybedersiniz (boyle bir oyun var burda.)

birincisi arkadaslarin suede adlari, her ne kadar timbirlend ayakkabilardan geldigi dusunulse de "morrisey" in "suedehead" adli sarkilarindan gelmekte.. bunu bilenleri etkileyemedigimin farkindayim devam edecegim

grup ilk kez turkiye gelmek istediginde tarihler eylul 1999 civarlarini gosterirler. fakat o sirada deprem olur.. grup uyeleri deprem olan bir ulkede eglenemeyiz diye iptal ederler konseri..

brett ve bernard grub dagildiktan sonra the tears adinda iki farkli grup kurdular.. sonra madem adlarimiz ayni birleselim dediler.. bunu ilgi cekebilmek icin uydurdum. basindan beri tekti the tears..

ayrica tears ile ilgili bir animi anlatmak isterim.. rock n coke da yanimda getirdigim bilyeler ile arkadaslarla zehir oynarken ve aksamki korn ve the cure lere hazirlanirken birden tanidik sesler duymam ve "lan?" dememe neden olmustur the tears.. bu da boyle bir animdir.

bitti

ezgi dedi ki...

bazı noktalara değinseydim ansiklopedi kıvamında bir kitap çıkartmam gerekebilirdi.

the tears ise henüz yazmadığım(aslında suede'e öncelik vermek için) ancak yakın zamanda tam da ana sayfada olacak yazılardn birisi. ancak size ön bilgi verelim, 2-3 ay kadar önce "the tears" dağıldı gitti. brett endırsın şimdilerde solo albüm hazırlayadursun, bernard da yeniden müzisyenliğe döndü...

hayırlısı tabii...

Adsız dedi ki...

Suede baştan bu yana Bowie ve Morrissey ile adı birlikte anılmıştır. Peki neden? Üçünün de ortak noktası; gizemli cinsel kimlikleridir. (yeme de yanında yat) Morrissey aseksüeldir. Bowie kendisini kaybedene dek biseksüel olarak yaşamını idame ettirmiştir. Brett Anderson'ın ise ilk zamanlarda iki cinse de hitap eden farklı bir cinsel personası vardır -nasıl yani?- Ne erkektir, ne de kadın. Dantelli gömlekler giyer, glam pozlar verir, sahnedeki duruşu ile tamamen cinsellik barındıran, izleyen herkesin duygularını tavana vurduran ve de hayranlık uyandıran bir görüntü sergiler. Brett o kadar cazibe yüklüdür ki; dansı ile kendisini kaybedercesine oynardı - Eh o oynamasın da kim oynasındı! Tüm bunlar da eşcinsel erotizmini tetiklemekteydi. Hem erkekler hem de kızlar kendilerinden geçerdi!

Suede müziğe çok şey kattı lakin en çok da renk kattı. Müzik puslu görüntüsünden sıyrılıp yanına geri kalan renkleri de alarak daha heyecanlı ve coşkulu olmuştu. Suede göz kamaştırıcıdır, heyecan vericidir, cesurdur, gizemlidir, tamamen seksidir, alaycıdır, kışkırtıcıdır... Suede en iyi, en özel gruptur. Ona kendini bırakanları yarı yolda bırakmaz; yepisyeni ruhlar olarak kendilerine teslim ederdi.
Suede tehlikeli bir aşktır.

Brett Anderson'ın 'zor anları': "I'm a bisexual who never had a homosexual experience"

ezgi dedi ki...

brett'in "talihsiz" açıklaması aslında pek de eğlencelidir, üstelik tanıdık tanımadık birçok insan tarafından da benimsenmiştir, "güzel laf, helal brett!" dedirtmiştir.

ayrıca pek kıymetli tacim, bu yazıda kullandığın tüm sıfatlara katılıp bir tek "en iyi grup" yaftasını göreceli olarak algıladığımı belirtmem lazım, ki bunu sen zaten biliyorsun, bilmeyen kesim de aydınlansın :)