30 Nisan 2007


12 OLDUK DÜZİNE HESABI

Bu pazar dergimizin süper kapaklı 12. sayısı çıktı. Alışkın olduğunuz gibi yazılarım:


Sevgi, saygı benden yana...

27 Nisan 2007

UFF ME UFFIE!

Mini mini bir kız doğmuştu
Ahlaksızın teki olmuştu
Aldım onu playlist'ime
Cik cik cik cik ötsün diye
Pır pır ederken canlandı
Dans pisti doldu taştı!

(Uffie'nin üzerimde yaptığı tahribat üstte de gördüğünüz üzere ilkokul şiirleri yazmaya itiyor beni. MSN iletilerimde Uff Me Uffie! yazdırıyor, etrafta cırcır böceği sesimle şarkılar söyletiyor.)

Öncelikle belirteyim, bu yazı tembelliğimden kelli normal tarihinden üç ay sonra yazılmıştır. Fakat bu üç ay içinde Uffie'ciliği hiç bırakmadığımdan ilk günkü kadar tazecik kullanabiliyorum kelimelerimi. Ve ulusal Uffie temsilcisi olarak bu ismi duymamış, çatlak çocuğun kırık çıkık melodilerine maruz kalmamış herkesi kanatlarım altında toplamaya niyetleniyorum.

1987 doğumlu Miami kızı 2005 yılında Myspace sayesinde Nebula patlamaları yaşadığı günden bu yana bir şekilde her Allahın günü sızıyor dans pistlerine. Önce Pop The Glock ve Ready To Uff geliyor; ardından Hot Chick ve In Charge. Henüz albümü çıkmamış bu çıtır soğan halkasının son şarkısı Dismissed ise yakın tarihte kulağımızda yankılanmaya başlıyor. Albüm çıkmamış dedim ama bu çıkmayacak manasına gelmiyor cicim. Yazın bol kıpraşımlı, elektrik yüklü bir adet Uffie kaydı bizi bekliyor olacak.

Uffie'nin tarzını şöyle anlatabilirim. Paris Hilton'ın az daha zekisini düşünün! En az Paris kadar "bitchy" yani "kaltak" bir kız kendisi. Üstelik alabildiğine ağzı bozuk. Şimdi genç dimağlara kötü örnek olmamak için İngilizce özünü bozmadan anlatacağım. Örneğin Hot Chick'de "I like this cold ass bitches I ain't ready to suck" diyerek yeni bir Lewinsky skandalına doğru yol alıyor Parisuffie; dokunulmazlığını ilan ederken yaklaşanı yakarım diyor Demet Akalınvari. Ya da Ready To Uff'ta olduğu gibi "Uffie'yim ben, kim sandın!" diye haykırarak yine yaklaşanı yakarım imajı çiziyor.

Gelelim şahsi favorim Pop The Glock'a. Bu şarkıdaki birkaç dizeyle "YÜRÜ BEAHH!" diyerek dinlemeye başlamıştım zaten Uffie'yi, ki kendisi "Benim işim bu, seksiyim tamam mı? - Anladıysan kes sesini. - Taş gibi vücudum var diye suç benim mi?" demekte olup Paris'liğini tam olarak burada kanıtlıyor zaten. Ancak işin içine sevgilisi Feadz'in (Feadz iz bangin!) elektronik düzenlemeleri girince Uff meretinin ufak tefek liseli bir çömezden çok daha fazlası olduğunu anlıyorsunuz.

Bu şirret hatunun keyfini çıkarmanızı ve karşılaştığınız her ortamda dansınızı esirgememenizi şiddetle tavsiye ederim. Hem kimbilir, belki canlısıyla karşılaşacağımız gün de pek yakındır. İşte o zaman "Partinin yıldızı benim, sana ne oluyor be kızım!" diye karşınıza çıktığında "Waç ya sayin' bitch!" deyin de havanız olsun. Sonra kavga çıksın; bize eğlence doğsun.

25 Nisan 2007

BİR FOTOĞRAF ÇEKİNEBİLİR MİYİZ?

Mirkelam çok tatlı bir şarkı yapmış. Aslında bir hafta önceye kadar kendisini sevip de sevmiyorum sandığımdan şarkıya da aynı muameleyi yapmıştım fakat geçenlerde bir an televizyonda duyunca gözlerimi kaldırıp klibine baktım gayri ihtiyari. Ay ne sevimli bir şey çıkmış öyle! Polaroid fotoğraf kareleri içinde yanakları sıkılası yeşil Mirkelam çeşitlemeleri ve bir sürü bir sürü figüran pozveren. Sözleri de tam havuz dibi şezlong keyfine eşlik edecek şekilde tasarlanmış. Özellikle şu kısım:

havuzun kenarında
deniz arka fonda
keyif almış bizi
gülmekten ölmekteyiz

Muhtemelen ilk dinleyişte burun kıvıracaksınız ve sonra siz de bir gün havuzun kenarında deniz arka fondayken "aslında güzelmiş bu be!" deyip kendinizi kaptıracaksınız. Hah işte o zaman kulağınızda derindeeen gelen sesim çınlar inşallah: Bir fotoğraf çekinebilir miyiz bayım/bayan?

22 Nisan 2007

11 OLDUK, OBEZİZ!

Bir pazar akşamı rastladım size. Sevinçli bir telaş içindeydiniz ama Sober'ın 11. sayısını okumayı ihmal etmediniz. Yok dergiyi okumayıp bloguma geldiyseniz o zaman ev sahibesi olarak vazifem size ulaşım kolaylığı sağlamaktır.

Bu hafta İpek Yolu artı Ekvator uzunluğunda bir Arctic Monkeys yazısı yazdık Hakan'la. Bir de reenkarnasyona uğrayıp yeniden doğmak istediğim şehir Sheffield'la ilgili bir dosya hazırladık. Ayrıca bi danecik Brett Anderson'ın albüm kritiği ve Fransız süper grup A Red Season Shade'le yaptığım röportaj da bu sayıda bulunmakta.

Amma çok çalışmışım; prim isteyeceğim.

16 Nisan 2007

MUM ÜFLEMECE
Değerli Şuanburayıokuyanlar,

Blogumun birinci yıl kutlamalarına hoşgeldiniz. Açılış konuşması için kendimi kürsüye davet ediyorum.

Bir yıldır kullanımda olan Pretty Girls Make Graves'te kah müzik yazdım kah müzik. Sizler de yeni ya da eski konuklarım olarak kelimelerimden yediniz, benzetmelerimden içtiniz. Belki sinirlendiniz belki güldünüz ama biliyorum ki ihmalkar olmadınız. Hepinize çok teşekkür eder, hediye olarak yeni grup ve şarkı önerileri beklerim.

Ayrıca dün gerçekleşen Cumhuriyet Mitingi ile ilgili birkaç kelam söylemek istiyorum. Öncelikle tüm katılımcıları yürekten, ama klişe laf olarak değil ciddi ciddi taa yüreğimin dibinden tebrik ediyorum. Hiç olay çıkarmadan 1 milyon kişi birbirine saygı duyarak, tepkisini göstererek ve en önemlisi inanarak yürüdü. Arşa giden bayraktan tutun da Türk halkının yaratıcılıkta sınır tanımadığı "Ampul Tayyip" gibi sloganlara dek her şey gülümseten tuhaflıkta idi. Müstakbel cumhurbaşkanımızın bu sözde "50.000" kişinin açık tepkisine rağmen kafasının dikine gideceğine emin olsam da bu başkaldırıyı görmek bile yetti. Umarım bir daha asla sokaklarda cumhuriyeti savunmak zorunda kalmayız.

Nice paylaşımlı ve duyarlı yıllara...

Ezgi

15 Nisan 2007

10 OLDUK BÜYÜMEKTEN YORULDUK

Lafı kısa keselim. Sober sayı 10. Kapakta en sevdiğim meyve Erlend Oye. Ne yazdım peki?

Kings Of Convenience
Laura Veirs

Lafı kısa kesmeyelim. Canım canım arkadaşlarım İstanbul'dan kalkıp geldi ve keyif yapmaktayız iki gündür. Pazarları hiç bitmese, onlar hiç gitmese keşke...

12 Nisan 2007

HASTANEDE YÜZ DELİ

İzin verin de Scrubs'ı kucaklayım, sıkayım sıkayım!
Bugünkü bölümün (S06E06) adı My Musical idi. Bir kadının parkta düşüp kafasını yere çarpmasıyla o andan itibaren her sahneyi müzikal olarak görmesini anlatan bölümde tüm oyuncular eksiksiz şarkı söylüyor ve dans ediyordu. Sanırım hayatımda ilk defa bir dizi bitmesin istedim; yarım saat yerine günlerce sürsün, beni de kadroya alsınlar diye dilek tuttum. Ama bitti. Ve gece tekrarını izleyeceğim.

Özellikle Carla ile Turk'ün müthiş komik tangosunu içeren She's Dominican, bütün hastane personelinin Grease dansları icra ettiği Friends Forever, dışkı ile ilgili yazılmış en komik şarkı Everything Comes Down to Poo, Dr. Cox'un J.D'ye saydırdığı You Annoy Me ve elbette daha önce de izleyip gülmekten vileda gibi yerleri sildiğim Guy Love izlenmeli!

Bölümdeki şarkılar sırayla:

1) Welcome to Sacred Heart
2) Everything Comes Down to Poo
3) We're Gonna Miss You, Carla
4) You Annoy Me
5) When the Truth Comes Out
6) Guy Love
7) She's Dominican
8) Friends Forever
9) What's Going to Happen

Diziyi sevseniz de sevmesiniz de bu bölüme mutlaka göz atın, bağrınıza basın, bu rüya gibi bölümden mahrum kalmayın.

11 Nisan 2007


HİPAPÇILIK OYNAYALIM MI?

Bir varmış bir yokmuş. Kuzey Londra'lı sarışın delikanlının biri çıkınına plaklarını doldurup ışıltılı şehir merkezine kaçmış. Günlerce, aylarca, yıllarca çalışıp didinmiş. Müziğe para yatırmak için çiçekçilikten bulaşıkçılığa her işi yaptıktan sonra yalnızca geceleri "Saturday Night Live"cılık oynayamayacağını farkedince tüm birikimini ortaya koymuş veee... İngiltere yeni The Streets'ine kavuşmuş. Karşınızda Jack. Just Jack.

Jack'le aramızı MTV yaptı. Öfleyip pöfleyerek geçirdiğim gecelerden birinde tv'de gördüğüm "exclusive" ibaresiyle dikkatimi çeken genç adam oldukça "catchy" bir melodi yakalamıştı ve "Now why'd you wanna go and put starz in their eyes!" diyerek bir anda bünyemi gaza getirmişti. O gece teknolojik yardım alarak şarkının ismini telefonuma kaydettim ve uykuya daldım. Sabah kalktığımda bu melodikaya kaldığım yerden devam ediyordum. Azmedip buldum, ipod'uma koydum ve o günden beri uyandırma servisi olarak kendisini kullanmaktayım. Zaten yıldız obsesyonum var kardeşim, içinde yıldız geçen her şeye liken gibi yapışıyorum (Yıldız Tilbe dansı da dahil). Bu durumda Starz In Their Eyes'ı sevmemek için ne yapabilirim ki?

Evet, itiraf köşesi. Just Jack'in sadece iki şarkısını biliyorum. Ama ikisine de Buda heykeli muamelesi yaptığımdan gönül rahatlığıyla diğer paragrafı cici Glory Days'e ayırabilirim.
Blur'ün Parklife'ı gibi bir şarkı düşünün, şimdi yeteneğinizi kullanıp bunu hip hop'a çevirin. Aferin, oldu. Şarkıyla ilgili gözlemim bu kadar, öyleyse can attığım kısma yani klibine geçebilirim.
Psapp'in bir lafı var "Sesini su yapıp içmek istiyorum" diye. Hah işte, bu klibi su yapıp litrelerce göndermek istiyorum vücudumun her köşesine. Klipte Jack her dize için ayrı tişört giyiyor. Örneğin woman dediğinde kadın başı var tişörtünde, "ben" dediğinde kendisi çıkıyor. "Naked" diyor ve evet kameralar karşısında soyunuveriyor. Şarkının nakaratında ise Ok Go'dan sonra ilk defa fena halde icra etmek istediğim bir dans çıkıyor karşıma. Özellikle "salla bebeğim" ve "çok fena şaşırdım!" figürleri harika. Bakın bakın hemen aşağıda!

Bitti.




10 Nisan 2007

Merakla beklediğimiz, heyecandan tırnaklarımızı yediğimiz Radarlive kadrosu nihayet az önce açıklandı. Aşağıdaki liste benim bildiklerim, eksikleri siz tamamlayın.

Yerli Performans

Replikas
Neon
Clique
Grangulez
TNK
Popcorn
Fungu
Sakin
Gevende
Fuat
Duman
Babazula
Supercharger


Yabancı Performans

James
Marilyn Manson
Nouvelle Vague
Beirut
CocoRosie
CSS
The Rapture
Joan As A Policewoman
Plan B
Radioslave
Apparat
Easy Star All-Stars
The Horrors
The Rakes
Peter Björn and John + Victoria Bergsman
Juliette and The Licks
Piano Magic


İsimlerin bir kısmını Türkiye'de zaten bir sene içinde görmüş olmakla beraber yine de "Oha!! Beni de getirseydiniz!" diyorum yüksek müsaadenizle.
Özellikle yerli isimler kategorisine üç adet canım ciğerim grubu soktuktan sonra (Neon, Clique ve Grangulez) üstüne de James, evet evet ağlayacağım, gibi bir grup açıklanınca gözlerim dolu dolu oluyor bilinmez niye. Kalan kısmının %77.3'ünü duymuş olduğumdan şaşkınlık yaşamamakla beraber listeyi yeniden saymak oldukça keyif verdi.

Sağolun varolun pek sevgili Radar ekibi...

8 Nisan 2007

9 OLDUK, DAHA DA BÜYÜDÜK

Aman da benim blog'um öksüz mü kalmış, aman da haftadan haftaya yazı mı çıkarmış. Tembelliğimden ötürü özür dileyerek geçen haftanın tıpatıp aynısı bir maruzatla karşınıza çıkıyorum bu 20 derecelik pazar gününde.

Evet, Sobermag. Bu hafta gözlerimi çekik yapıp kendimi Japonlara ve kendini Japon hissedenlere ayırdım. Kaltak Yoko Ono ve bayılınası Fujiya & Miyagi'dir konuklarım.

Söz veriyorum, bu hafta daha çok çalışacağım örtmenim.

1 Nisan 2007

8 OLDUK BÜYÜDÜK

Yine pazar. Yeni bir Sobermag haftası başlıyor. Sekizinci sayımızda sürpriz 1 Nisan kapağımızla karşınızdayız.

Bu hafta dergide CocoRosie ve Pinhani yazılarımı okuyabilirsiniz. Bir de bu sayı pek keyifli olmuş, moda sayfasına özellikle dikkat ediniz!

Hem CocoRosie hem de moda yazısını okurken CocoRosie'den Japan dinleyiniz.
SÖZ VE MÜZİK

Bahar bünyeye cemre düşürdü düşüreli dengesiz bir mutluluk içerisindeyim. Öyle ki romantik komedilerden haz etmeyip kanlı bıçaklı delikli deşikli filmler seven yapıtaşlarım bir anda "Hugh Grant isterim Drew Barrymore isterim!" diye haykırmaya başladı. Üstüne bir de pek tatlı bir lavanta çiçeğinin tavsiyesi gelince ani bir kararla Music And Lyrics'e gitmeye karar verdim.

Film tahmin edebileceğiniz gibi baloncuktan ibaretti. Basit bir hikayeden fazlası belirmedi. Ama ama... Bayılırım baloncuklara!

Az önce basit diyerek özetlediğim hikayeyi açayım: Hüuğ abimiz 80'lerde patlamış bir pop grubunun üyesidir. Bugünün Britney Spears-Shakira karışımı tineyç pop yıldızı Cora kendisinden yeni albümü için spiritüel bir şarkı yazmasını istediğinde hemen atlar; fakat bir eksiği vardır: İlham. Besteler havada uçuşsa da sözler çıkmamaktadır. Ve fakat şans eseri çiçeklerini sulamaya gelen (Hayır, Kamer Genç'le akası yok) Duruğv şekerlemesi ile tanışır ve ondaki yeteneği farkeder. Kimyalar uyuşur, şarkı için hummalı bir çalışma başlar...

Evet evet, tahmin edebileceğiniz üzere filmde tüm klişeler mevcut. Ama o yeniyetme şarkıcı Cora'dan tutun da Hugh'un seksenlerde yaptığı danslara kadar her şey çok şirin-şeker -çiçek-kelebek idi. VH1'ın Pop Up Videos programına yapılan göndermeler de çocukluğumu hatırlatarak farklı diyarlara taşıdı beni. Üstelik şarkılar da dile dolanacak kadar zilliydi. Şu anda Pop Goes My Heart dinleyerek Pulp Fiction dansı yapmaktayım ama asıl alamet-i farikanın Drew - Hugh düeti Way Back Into Love olduğunu söylemem lazım.
Aç paragraf. Drew Barrymore her filmde oynayıp habire gülümsesin. Kapa paragraf.
Aç paragraf. Drew Barrymore filmde kullandığı tüm kıyafetleri ve saç modellerini bana bağışlasın. Yalvararak kapa paragraf.

Eğer vaktiniz bolsa ve siz de bahar dolayısıyla sevgi zehirlenmesi yaşıyorsanız bu filmi sakın kaçırmayın. Film boyunca suratınızdan eksik olmayacak bir gülümseme yanınıza baki kalsın.
Son sözüm İngiliz lokumuna: Nedense varlığına katlanamıyormuşum gibi geliyor ama ben seni About A Boy ve Love Actually'de de çok sevmiştim zaten Hugh'cü/um. O aksanından pasta yapar yerim!