10 Mart 2007


BEN COCO OLAYIM SEN ROSIE

Ocak ayında bu sayfalarda CocoRosie kediciklerinin yeni albümlerini karnaval edasıyla kutlamış, Nisan'da yeni şarkılara kavuşacağımızı belirtmiştim .Ancak albüm yedi aylık olacak ki daha piyasaya düşmeden evlerde doğuverdi. İllegal de olsa zafere ulaşmanın keyfini yaşadığım şu son bir haftadan çıkaracağım ders: Pişman değilim. Belki biraz...

Öncelikle baştan ümidinizi kırayım. The Adventures Of Ghosthorse and Stillborn debü albümün güzelliğine erişememiş. Yine de esrarengiz bir değişim var ortada, toytronika'yı az buçuk bırakan kızlar daha önce de duyurulduğu gibi hip hop'a eğilim göstermişler. Eh yaş bir ağaç olmadıkları için bu eğilim biraz sırıtmış haliyle. Üstüne bir de işin içine Sierra'nın operacılığı girince deneysel olduğu kesin bir aşure çıkmış ortaya. Her şey karışık, her şey havada... Beş duyu organına hitap eden (kaptığım gibi bağrıma bastığım Japan gibi) şarkılar yok değil, fakat yine de fazla soyut sularda yüzmüş bu sefer bizimkiler...

Albümdeki şarkıları şöyle bir elden geçirecek olursam ilk sıra Japan'e ait. Albümü dinleyenler de genelde en sevdikleri şarkının bu Uzakdoğu ninnisi olduğunu söylüyor. Özellikle "Everybody wants to go Japan" dizesi insanı Japonya turuna yazılmaya itiyor. İşin içine bir de minik, cırtlak kız sesi girince ortalık hepten bir Capon çizgi filmine dönüyor. Ancak sözlere baktığımızda aslında fena halde ülke eleştirisi yapıldığı görmek mümkün. Örneğin "Herkes Irak'a gitmek istiyor, ama dönüş yolu yok" gibi. Sonlarda ise opera kanalı Mezzo'ya bağlanıyoruz ey canlar, dikkatli olunuz!
Yine yanağı sıkılasılar arasında ismine bayıldığım Rainbowarriors var. Elimdeki shaker'larla eşlik edip durduğum ve şarkının ilk dakikasında evin içine dalan hayali attan da nasibimi aldığım şarkı gerçek bir rap eseri olmuş. Da niye rap olmuş o kısmını çözebilmiş değilim henüz.
Werewolf'da tanıdık bir isim eşlik ediyor kızlarımıza.İstanbul konserinde sesiyle tanıştığımız Kevin Lyttle. Bu ürkünç fonlu melodikanın sözleri de maceralı dönem filmlerini aratmıyor. Fena halde Techno Love Song'a benzediğini de eklemek lazım...
Mini mini Bloody Twins ise rüzgar çanı ile başlayan bu uykuya dalma müziğinde şeker tadı bırakıyor ağza. Biraz da Türk Sanat Müziği'ne benzettim ben ama muhtemelen bu benzetmeyi yapan tek insan olacağım.

Gelelim ticari kaygılara. İlk single olması muhtemel Promise bilmem ki, ee nasıl desem, fena değil... Yine hip hop suyundan yudumluyoruz, yine karanlık denizlere yelken açıyoruz ama beklediğimiz tadı alamıyoruz.

Anlayacağınız bu sefer bir "ara albüm"den öteye gidemiyor bu konsept çalışma. Ama sırf isimlerinin hatrına uzun süreler yaraya tuz basar gibi dinleyeceğim bu hayalet hikayelerini. Benim hala umudum var, isyan etsem de istediğim kadar...

2 yorum:

aldous huxley dedi ki...

Konsere bende gitcem..

ezgi dedi ki...

gitmez mi insan! o mırmır kedileri bi canlı kanlı duymak şart..