21 Ocak 2007

ANKARA'DAN

İnsanın tanımadığı gruplar hakkında ahkam kesmesi, "Bu böyle olmuş, şu şöyle olmuş." diye liste tutması ne kolaymış. Bugün işim çok zor... Yıllardır dinleyip son 365 günlük dönemde her hafta yoklama verdiğim dörtlünün albümü bugün itibariyle elimde duruyor ve onlar bana ne kadar şarkı çalmışsa ben onlara o kadar çok kelimeyle teşekkür etme dileğindeyim şimdi. Yeni yılın beklenen hediyesi; karşınızda Zakkum ve Zehr-i Zakkum hikayesi...

Baştan belirteyim, objektif parmaklarım her an zıt yöne kayabilir ve ben kendimi övgü dolu tamlamalar içinde bulabilirim. Ama besmele çekip sağ ayakla ilk şarkıya bir giriş yapıverelim: RNDG. Bu sessiz harfle kaplı şarkının ismiyle alakasız bir gümbürtüsü mevcut. Grubun albüm öncesi sahip olduğu ve birçok kişi tarafından tanındığı isim Raindog'a gönderme nitelikli enstrümantal şarkı albüme "Sleeping With Ghosts"vari bir giriş kazandırmış; Cem Senyücel imzalı sert davullar, Eren Parlakgümüş ve Emre Yılmaztürk imzalı sert parmaklarla vurulan notalar "Dakika bir gol bir!" dedirtiyor insana.

İkinci şarkı albümün kliplenmiş çıkış şarkısı Ah Çikolata. Kaç yüzyıldır bu şarkıyı ezbere söylediğimi bilmiyorum; bununla çıkmaları gerekir miydi onu da bilmiyorum. Fakat eğer pelüş tüyleri arasında bol makyajlı grup elemanlarıyla karşılaşmak ve hatta vokalist Yusuf Demirkol'u çikolatalara bulanmış beş yaş çocuk vaziyetinde görmek bile beni gülümsetebiliyorsa o zaman yukarıda bahsettiğim sübjektifliğe kayma alanına girmiş bulunmaktayım demektir.

Üç numaramız Ahtapotlar. "Ne ahtapotu, kim kime sarılıyor?" dedikodularını geride bırakalı çok oldu. Kayıtta Yusuf'un “Seda Sayan "r"leri”ni üstüne basa basa söylemesi ("krrrrravatımı" gibi) enteresan. Ve fakat "el ele" verip bağrımıza basıyoruz yine de. Zakkum tayfası arasında ismi "Ahtopatlar" olarak geçen şarkının ikinci klip şarkısı olacağı müjdesini de verelim bittabi.

Dört: Ağlat Beni. Bahse girerim Raindog'la daha önce tek gecelik ilişkisi olmuş insanlar bile bu şarkıyı sevmiştir. Gerek cam kesiği sözleriyle gerekse yeni düzenlemesiyle yine üst sıralardaki yeri değişmedi gönlümde. Biz kendimiz yapamadık, bir ara uğrayın da yeniden ağlatın bizi!

"Beş beş beş" nidaları arasında işte size beş numara: Albüm adı,albümün en güzel baladı, yeni düzenlemesiyle kendini eskisinden bin kat daha fazla dinletecek şarkı Zehr-i Zakkum. Teoman'ın geri vokali üstlendiği şarkı özellikle nakarat kısmında böğre koca bir bıçakla imzasını atıyor. Aynı şarkının Fungu grubundan yakında sıkça adını duyacağımız Zeynep Kaya'lı versiyonu ise albümde Zehr-i Zakkum II adıyla can bulmakta... İkisi de evladımız, ayırt edemiyoruz...

Bir sonraki şarkı Erkek Adamsın, baterist Cem Senyücel'in kendine ithaf ettiği bir eser olsa gerek; zira adını duyar duymaz "Bu Cem'in şarkısı!" demiştim ki sözleriyle birleşince hiç de yanılmadığımı anladım. Seyyal Taner'in nakarat kısmında pek seksi bir vokalle cirit attığını da eklemek lazım. Son kıt'ayı oluşturan "Bir gün gelip çattığında, Bileğimi kesecek bıçak, Ama tek damla kan akmayacak" dizeleri biraz Coldplay'in Yellow'unu andırsa da şarap kadehlerini devire devire bu düete eşlik etmekteyim şu saniyelerde...

Kapat Perdelerimi için tek bir alıntı: Her doğum günümde neden bir yaş küçüldüm?

Hebenneka ise eski düzenlemesiyle Athena'nın ilk dönemlerini andırıyor olsa da albüm versiyonu son derece değişik düzenlenmiş bir hoppidi hoppidi şarkısı... Araya sızan saksafonun cazibesi sözlerin sokak kızı havasıyla bütünleştiğinde bir dans partneri aramaktan başka çare kalmıyor insana. Bozulduğum tek nokta "Herkese verme gönlünü ayıp olur!" kısmında "verme"den sonra verilen es'in gitmiş olmasıdır. Artık kimse vermiyor şarkıda, halbuki kırmızı ruj bile sürmüştü şarkının teması...

Yaralısın yine eskilerden aşina olduğum bir şarkı; ancak paylaşmaktan yorulmam. Yalnızlığın iç daraltıcı, huzurdan uzaklaşıp rutine dönmüş gerçekliğini, İstanbul kadar yorgun olmanın manasını, unutulmanın aşinalığını anlatan sözlere fon olarak düzensiz notalar seçilmiş. İyi ki de seçilmiş. Dokuz numaraya dokuz puan!

10'da Anlıyorsun bulunmakta ama onu göz ardı edilmekten kurtaramayacağım sanırım. Arkasından yeniden Zehr-i Zakkum gelince dikkatim dağılıyor zira. Siz yorum yapıp bana gönderin, ben de emme basma tulumba gibi kafamı sallayım iyisi mi...

Son şarkı Hipokondriyak albümün kalbidir. Tüm albümü 100 kez dinleyeceksem bu şarkıyı 1500 kez dinleyeceğimdir. İsmini ilk duyduğumda "Nereden buldunuz bu ismi, tıp sözlüğünden mi?" diye ukalalık ettiğimde Yusuf "Sen en çok bunu seveceksin" demişti. Yüzü ak çıktı.
Kargo'ya ait Bad'lik Amiri tadında giden şarkıda ilk saniyeden son saniyeye kadar sessizce sayı sayan vokalimiz, üste müthiş Cem Senyücel sözleri döşemiştir. Hani bir iki dize alayım bu melodikadan, koyup yazıyı güzelleştireyim diyorum ama seçemiyorum seçemiyorum! Sadece Eternal Sunshine Of The Spotless Mind görüntülü Paranoid Android tadında akla işlediğini söyleyip susuyor ve yeniden "repeat"e basıyorum.

Ankara'nın havasını suyunu solunabilir ve içilebilir kılan bir elin parmağı unsurdan biriydi benim için Zakkum. Şimdi bir süreliğine sahneden olmasa da beyaz camdan izleyeceğim kendilerini ama olsun. Canımız sağolsun, yolları açık olsun.

Ellerinize sağlık Yusuf, Cem, Eren ve Emre. Bunu rafa koyarken on yüz bin milyon albüm daha bekliyorum.

Hiç yorum yok: