30 Haziran 2008

PİNHANİ - İNANDIĞIN MASALLAR

Geçen yaz yeryüzü sıcaklığının stratosferle eşitlendiği ve televizyon izlemekten gına gelip de daha hızla zapping yaptığım günlerde karşılaşmıştım Pinhani'yle. Ekrandaki boş beleş milyon gruptan ayrılan kırılgan bir melodi kulağımı kaşırken "İstanbul'da kimim var, kimin için bu toz duman" diye mırıldanıyordu ecnebi cemaatin "bittersweet" dediği bir ses... Bilmem ki, canım acımıştı sanki...

İşte o can acıntısından sonra başladı gruba dair beslediğim bin milyon hissin ateşlenmesi. İnandığın Masallar albümünü edinmemle birlikte bu gencecik dimağların hiç de tek şarkılık olmadığını farkettim. Samimiyetin tek bir şarkıda dahi eksilmediği bir çalışma karşımda dururken, duymak istediğim sözler kadife gitarlarla birleşip her köşeye serpilmişken kayıtsız kalamadım ve üstünden neredeyse bir yıl geçmiş olmasına rağmen bu bahar rüzgarında hep beraber saçlarımızı uçuşturalım istedim.

Yıldızlar'dır ilk olarak anmam gereken güzellik. Hani bazı şarkılar vardır ya, ne kadar paylaşımcı olursanız olun yine de bir parçanız bencillik edip adını ortamlarda anmak istemez. İşte Yıldızlar'ın bugüne dek tarafımdan gördüğü muamele budur. Ama siz pek sevgili okuyucular için zincirimi şu noktada kırıyor ve "Repleri görelim beyler bayanlar!" diyorum. Şu meşhur Fransız Amelie'nin sevdiği çocuk karşısında heyecandan su olup döküldüğü sahneyi biliyorsanız hemen gözünüzde canlandırın; aynısı işte benim bu melodikaya duyduğum hisler... Onu n'olur sevin! Her dizesini, her notasına ayrı bir değer biçip el üstünde tutun. Canlısını dinleyin, bant kaydını dinleyin ama duymazlıktan gelmeyin.

Baş köşeyi başım üstündeki yıldızlara verdiğime göre masalların kalan kısmına bir göz atalım. Albümün "aşığım, kıvranıyorum ama kötü çocuk olmadığımdan bir türlü dikkatini çekemiyorum" şeklinde tanımlanabilecek genel havasına layık birçok şarkı var önümüzde. Tek tek sayalım: "Beni al kucağına elini belime sar, beni almadığın an üşürüm sabaha kadar" gibi basit sözlerle süslü olup yine de cin gibi çarpan Beni Al, jelibon tadında davullarla kaplı çağrı hikayesi Hele Bi Gel, "göründüğünden de güzelsin, neden dışımda gezersin" diyerek yarı seksi yarı naif bir ifade takınmış Seni Bana Anlatırlar, "içimden geçen senin içinden geçer mi?" kelimeleri ile içimizden duygu yüklü trenlerle dolu interrail rayları geçiren Gözler Anlatır, iş bulmanın arifesinde bir insan için çok fena yan etkilere sahip Ben Nasıl Büyük Adam Olucam, mevsimsel Pollyanna senfonisi Dön Bak Dünyaya ve son olarak The Cure - Friday I'm In Love'dan esinlenilerek yazıldığı aşikar Haftanın Sonu... Bir anne nasıl evlatlarını ayıramazsa ben de öyle yaklaşıyorum İnandığın Masallar bünyesindeki organlara...

Pinhani'yi evinizde ışıkları kısarak da dinleyin konserde çakmakları yakarak da. Her iki yöntemi uç noktalarında tecrübe etmiş bir insan olarak sonuçtan pişmanlık duymayacağınızı söyleyebilirim. Bu yumuşacık, pamuğumsu, bulut üstü yerleşke müziği öyle tatlı, öyle naif, öyle bir gerçek ki kulağımda küpe olsa sonsuza dek çıkarmayabilirim.


Sobermag - 1.4.07

Hiç yorum yok: