10 Aralık 2006

SE-SE-SEKSİ

Bu "Haines" soyadlılarda bir iş var. Defalarca adını zikrettiğimiz Luke Haines'ten sonra kalbimizi çalan başka bir Haines'e geldi sıra: Emily Haines'li Metric.

Kanadalı grubu çok kısa bir süre önce İstanbul sahnesinde ağırladık. Gidenler gitmeyenlere anlatsın mantığıyla en küçük detayına dek öğrendiğim konserin ardından içimde kalan ukteyi bir yazıyla sonuçlandırmaya karar verdim. Bunda günün çok büyük bir kısmını Metric dinleme saatleri yapmamın bir etkisi var mı? Bittabi.

Üç albüm sahibi Metric'in yüzde doksan beşini bahsi geçmiş Emily Haines oluşturmakta. Emily demek şuh kadın görünümü demek; Emily demek fısıldayarak şarkı söylemek, Fransızca hecelere göz kırpmak, PJ Harvey'nin diğer yarısı olmak demek.
Metric ise Yeah Yeah Yeahs ile aynı evi paylaşacak kadar gözüpek, iki synth'le müzik yapacak kadar simplistik elemanlara sahip desek?

İlk albüm resmi kayıt niteliğine sahip olmayan öksüz ama başı dik "Grow Up And Blow Away". Albümün en başarılı şarkısı, ellilerin şansonlarına taş çıkartan müziği ve "Somebody put me back in school, i forget everything i used to know, how to leave the boy behind without having to watch him go" (Biri beni okula göndersin tekrar, bildiğim ne varsa unutmuşum, bir erkeği nasıl arkama bakmadan terkederim?) gibi sözleriyle kalbi dans ettiren "The Twist".
Aynı zamanda sado-mazo kıvamlı "Torture Me" de albümün seksapelini yükselten kırmızı noktalı şarkılardan...

İkinci albüm ise şahsi favorim "Old World Underground, Where Are You Now?". Albümün adıyla müsemma arayış hali, hem politikaya hem de günlük hayata dair dizelerde kendini göstermekte. Albümün açılış cümlesinin de bu dize olduğunu söylemek (IOU şarkısı) Metric'in zeki üyelere sahip bir grup olduğunun kanıtlarından olsa gerek. Ama benim gönlüm başka şarkıya kaçtı: Dead Disco. Aslına bakarsanız albüm ismine ilk dizeden daha sıkı bir gönderme var bu şarkıda:
Dead disco, dead punk, dead rock'n roll, remodel!
Punk ruhuna bulanmış şarkıda özellikle Haines'in kalın do'dan ince do'ya kaydığı "lalalala"maları gönlümü çelen melodikalar.
Yine kağıt kesiği sözleriyle “Love Is A Place” ve başarıyı (sucess), seksi (sexy) ve ulama sayesinde başarısızlığı (sucks) ele alan müthiş bir politik eleştiri örneği olan “Succexy” de anılması gerekenlerden. Kadehimi size kaldırıyorum Kanadalılar, hem de ağzına dek dolu olarak!

Üçüncü albüm "Live It Out" henüz iki üç aylık tazecik bir meyve. Boynuz kulağı geçti demek istesem de maalesef birinci albümün bütünlüğüne ve güzelliğine yetişebilmiş değil; ancak yine de içinde en sevdiğim Metric şarkısını barındırması açısından taçlandırılacak bir albüm (Bir kez daha en sevdiğim dersem beni vurun!). Bahsi geçen şarkı “Monster Hospital”. Sırf bu şarkı için iki sayfalık yazı çıkartabileceğimi belirterek sadece iki dizeyi sizlerin huzuruna sunacağım:
I fought the war but the war won. I fought the war but the war won't stop for the love of god!
(Savaşla savaştım ama savaş kazandı. Savaşla savaştım ama Allah aşkına, savaş durmaz ki!)

Bildiniz, bu aralar hayatımın özeti bu cümleler.

Albümden iki şarkı daha: Poster of A Girl ve Handshakes. Yine dizelere takılmak istiyorum ama nedeni belli. Emily'nin genleri kuvvetli. Babası Paul Haines bir zamanların en ünlü şairlerinden... Siz sensörler açık dinleyin sözleri, ne demek istediğimi anlayacaksınız.

Ah Metric bir bilseniz; kanımın her milimetreküpüne kadar seviyorum sizi...

2 yorum:

Adsız dedi ki...

ilk albümleri en güzeli bence. samimi sade saf tertemiz sankim bir genç kızın günlüğü :) diğer ikisi de iyi ama benim göynümde birincisi bir numero. hele ki soft rock star :) bi de on the sly

ezgi dedi ki...

oo soft rock star demiş canımı yemişsiniz efem.
"choose the highest bidder was my answer
when they told me i was up for sale"
diyorum ben de emily'yi alnından öperek...