4 Mayıs 2006


SENİN EN GÜZEL YERİN KAFİYELİ SÖZLERİN

Evvel zaman içinde indie akımının tarihteki en önemli grubu "The Smiths"in mikrofon başına yerleşmiş toy ve çekingen delikanlısı Steven Patrick Morrissey, bugün dedelik yapacak yaşa geldi; serpildi; olgunlaştı hatta ebaten dolgunlaştı. Ancak çıktığı tarihten geldiğimiz tarihe kadar yaptığı her şey "şarkı" gibi beş harflik bir bütünden çok daha fazlasıydı.

The Smiths zamanlarında dostu, gitaristi- belki sevgilisi- Marr'la gruplar tarihinde en iyi ikililerden biri olarak hafızalara yerleşerek "MARR-ISSEY" yapıtlarını kasetçalarların ebedi aşkı saydıran Morrissey, hayattaki her fazlalıktan rahatsız olmasının gerekliliğini kanıtlarcasına grupların da madden fazla yaşamayacağını gördü bir süre sonra. 1987'de son albüm "Strangeways Here We Come"ın ardından "I love you more than life..." dediği Marr ona el salladı; Moz terketti; terkedildi ama yine de ayakta kalmayı başardı. Ne de olsa "The World Won't Listen" demesine rağmen dünya onu dinlemeye alışkındı.

Daha sonra solo çalışmalarına başlayan Moz kırgınlığını üstünden attı; "Viva Hate" albümünü çıkarıp kurtlar sofrasının ortasına bıraktı. Albüm en az "The Smiths" eserleri kadar başarılıydı; zaten koltukta oturan isim Moz'sa buna şaşıran insan sayılmazdı. Bundan sonra art arda çıkardığı albümlerine eski şarkılarını koydu durdu ama asla "eski" bir albüm çıkarmadı. Eğer zekiyseniz malzemenizin tükenmeyeceğini bilirsiniz.
Son albümü "Ringleader Of The Tormentors" ile yeniden karşımıza çıkan güzel insan saçlarına ak düşürdüğü gibi sözlerine de biraz ak düşürmüş olsa da, albümün Roma rüzgarlı havası bizi yeniden çarptı.

Biraz dedikodu yapalım mı şimdi? Alın size kimlik bilgisi...

Morrissey doğduğu günden beri hiç bizlerden değildi. Okulda "normal" olarak tanımlanmayan, hocaları yüzünden kendisinden nefret eder hale gelen minik Moz hiç de minik olmayan sıkıntılarını yıllarca biriktirdikten sonra çareyi yazmakta buldu. Önce gazeteciliğe merak saldı; ancak açıkçası patronu Mr. Shankly gibi insanların pozisyonuna gelmek can sıkıntısından başka bir şey değildi. Ve moz, New York Dolls ilhamı cebinde, davudi sesi gırtlağında, keskin ve can yakmaya and içmiş sözleri kaleminde, asıl olması gereken kişinin görüntüsüne büründü.

Aseksüeldi; biseksüeldi ama tabii hep seksüeldi. Öyle ki pembe ve beyaz zakkum çiçekleri cebinden taştıkça genç ve yaşlı dimağların da ağızlarının suyu taştı. Isısı hep yüz derecenin üstünde kaldı.
Ruh ikizi Oscar Wilde edebiyata ne kattıysa Morrissey de müziğe onu kattı. Bunu yaparken sert duruşundan ödün vermeyip gerektiğinde aşırı milliyetçi olarak da anılsa, FBI tarafından "ülkeye yönelik potansiyel tehdit olarak" da görülse, ismi Robert Smith'in ağzında "tek şarkılık adam" olarak da dönse onun kalbi hep temizdi ve yöneltilen her "aptalca" yoruma güldü geçti. Yıllardır yeri sağlamsa zaten yok mudur bir hikmeti?

Moz hiçbir zaman dünyanın en ünlü sesi olmadı, albümleri asla platin almadı ama işini bilenlere göre o, karşısına çıkanı iki sözle ve notayla süründürür.

Ne de olsa bazı insanlar diğerlerinden büyüktür...

Hiç yorum yok: